Abdülhamid'i Anlamak

"II. Abdülhamit, meziyet ve kusurları ile gerçek bir imparatordu. Ondan sonra Osmanlı tahtının bir pırıltısı ve kalmamıştı."
Diriliş / Çanakkale 1915 - Turgut Özakman

***
"Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır."
Necip Fazıl Kısakürek
--------------------------------------------------
***
NOT => Bu bölümde hikâyeyi anlatmayacağım. Burada kısaca Sultan Abdülhamid Han'ı anlamaya ve tanımaya yönelik girizgah yapacağım. İlerleyen bölümlerde ise Sultan Abdülhamid Han'ın aşağıda belirteceğim nedenlerinden ötürü kitaba yön verip alternatif bir tarih yolculuğuna hep beraber çıkacağız.
***
Sultan II. Abdülhamid Han
Sultan Abdülhamid Han, akli dengesini yitiren ağabeyi V. Murad'ın tahtan indirmesiyle 31 Ağustos 1876'da Osmanlı İmparatorluğunun 34. padişahı olarak tahta çıkmıştır. Tahta çıktığı ilk yıl pek de istekli olmamasına rağmen özellikle onun tahta çıkmasında büyük etkisi olan Mithat Paşa'nın baskılarına dayanamayarak, Rus Çarı II. Alexander ile anlaşabilecek olmasına rağmen, 24 Nisan 1877 - 3 Mart 1978 tarihleri ​​arsında, tarihe 93 Harbi olarak geçecek Osmanlı - Rus savaşına katılmak mecburiyetinde bırakılmıştır. Bu savaş sırasında Osmanlı çok ağır bir mağlubiyete uğramış ve Rus Ordusu, Çatalca önlerine kadar gelmişti. 93 Harbi'nde Osmanlı'nın neredeyse zafer kazandığı diyebileceğimiz tek cephe. "Plevne" cephesi idi. 1877 yılında Gazi Osman Paşa komutasında ki ordunun, Plevne'de destanlaşan direnişi sultanın ilerleyen yıllarda devlette gerçekleştireceği reformların adeta ilk adımı gibiydi.

"Tuna nehri akmam diyor,
Etrafımı yıkmam diyor,
Şanı büyük Osman Paşa,
Plevne'den çıkmam diyor.

Düşman Tuna'yı attı,
Karakolları yokladı,
Osman Paşa'nın kolunda,
Beş bin top birden patladı...

Tuna Nehri akar gider,
Etrafını yıkar gider,
Şanı büyük Osman Paşa,
Düşmanları kırar gider...

Kılıcımı vurdum taşa,
Taş yarıldı baştan başa,
Şanı büyük Osman Paşa,
Askerinle binler yaşa."

Not: Yukarıda yer alan mısralar Mehmet Ali Bey tarafından, destanlaşan Plevne Savunmasının ardından yazılmıştır.
***
Sultan Abdülhamid'in padişahlığı eğer ki 1881 yılında son bulsaydı. Osmanlı tarihinin tartışmasız en kötü padişahı olacağı aşikârdı. Zira bu özellikle kendisinin tahta çıkmasına vesile olan ve Mason locası adına çalışan Mithat Paşa'nın etkisiyle, padişahlık yetkisinin kendi elinde olması hiçbir işe yaramıyordu. 1881 tarihine gelindiğinde ise Abdülhamid, devlet kademelerinin devlete itaat eden isimler ile doldurulmasını sağladı. Abdülhamid'in bu hamlesi elbette mason locasını rahatsız etti. Zira, Osmanlı'nın egemenliği altındaki bölgeler hem yoğun petrol rezervlerine sahipti, hem de ticaret ağlarının merkeziydi. Bu yüzden, bu bölgede güçlü bir devlet onların işine gelmezdi. Mason locası için en güzel devlet kendi yönetebildiği devletti.  Mason locasının güçsüz Osmanlı planını 1881 yılında devre dışı bırakan II. Abdülhamit, bu tarihten sonra yapmış olduğu siyasi manevralarla devletin ömrünü en az 30 yıl daha uzattı. Sultan Abdülhamid Han'ın Osmanlı tahtında kaldığı yaklaşık 31 senelik zaman zarfında Osmanlı tüm dış etkenli saldırılara direnmiş, batık haldeki Osmanlı ekonomisi düzelmeye başlamıştı.
II. Abdülhamit yaşadığı sürece Osmanlı İmparatorluğu da yıkılmayacaktı. Bunu en iyi, sömürü düzenin patronları olan, mason locası bilmekte idi. Planlarını 50 sene öncesinde yaptıkları büyük savaşın başlama tarihi yaklaşıyordu. Ve önlerindeki en büyük tehlike Bosna - İstanbul - Halep - Bağdat - Kudüs - Medine - Mekke kesintisiz tren yolunun yaşadığı sürece koruyucusu olacak, Sultan Abdülhamit Han ve onun hafiyeleri olduğunu bilen mason locası, 31 Mart 1909'da gerçekleşen olayların sonucunda (tarihe bu olaylar 31 Mart Vakası olarak geçmiştir) 27 Nisan 1909'da Sultan Abdülhamid'in tahtan indirilmesiyle sonuçlanmıştır. Osmanlı'nın gücünün ve kudretini son emsali olan Abdülhamid tahtan indirildikten 9 yıl sonra Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkes Antlaşması ile yıkılmaya yüz tutmuş, hasta adamın artık ölüm anı gelip çatmıştı.
Sultan'ın da dediği gibi; "Benden sonra Devleti Ali'yi Osmaniyi 10 yıl yaşatın 1000 yıl yaşatmış sayacağım." Osmanlı, sultandan sonra sadece 11 yıl yaşayabildi. 11 yılda sayısız savaş, ölüm, kaybedilen vatanlar ve umudunu yitiren bir halk... Sultan Abdülhamid, 31 yıllık saltanatı boyunca anlaşılamamıştı. Batılılar ve Jön Türkler ona "Kızıl sultan" dediler. Onu kendi halkının huzuruna, güvenine kast eden birisi olarak tanıttılar. Cumhuriyet gençliğine Sultan Abdülhamid, bir öcüymüşçesine tanıtıldı. Batının önde gelen fikir, siyaset ve düşünürlerine değer verenler, Abdülhamid'i bu vatan evlatlarından hep ayırdılar.
Zira Abdülhamid'i anlayan nesiller demek, yeniden cihan hakimi Türk Devletinin yükselmesi demekti.
Zira Abdülhamid'i anlamak demek, 40 senelik padişahlık devrinin 35 yılını at sırtında, fetihlerden fetihlere koşarken, saraya döndüğünde saray kapısının eşiğinde yatıp, nefsini Allah'a teslim eden Kanuni Sultan Süleyman'ı anlamak demekti.
Zira Abdülhamid'i anlamak demek, 40 gün Konstantiniye Surlarını dövüp fetih bir türlü gerçekleşmeyince gemileri karadan yürütüp, Haliç'e indiren Fatih Sultan Mehmet'i anlamak demekti.
Zira Abdülhamid'i anlamak Osman Bey'in gönlünden göğe yükseler üç kıtada umut ışığı olan, adaletin, merhametin, huzurun, kardeşliğin, ilmin ve hayanın devleşmiş hali Osmanlı İmparatorluğunu anlamak demekti.
Zira Abdülhamid'i anlamak, İslam'ı anlamak, Türklüğü yaşamaktı. Altay'dan, Tanrı Dağlarına uzanan Kızılelma ülküsünü yaşamaktı.
Lafın özü Abdülhamid demek; vatan için yaşa, devlet için yaşat, İslam için öl demekti. Ne mutlu Abdülhamid'i anlama idrakine sahip olanlara. Ne mutlu cumhuriyet ile filizlenmiş Abdülhamid'in yolunda yürüyen cumhuriyet çiçeklerine.  Fetih ruhunun yeniden yeşerdiği, mazluma merhamet, zalime merhamet, vatan haininin cezasının adaletle şiar edildiği Abdülhamit gönüllü, Kızılelma yolcularına ne mutlu...
Yazar: Selçuk DİKİCİ

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gram Boyama Tekniği

Frederick Griffith'in Deneyi